Helenistik Felsefe
Sokrates, Platon ve Aristoteles’i kapsayan Atina felsefesinin büyük altın çağı, yaklaşık yüz yıl sürdü. Takip eden yüzyıllarda, eski dünyanın politik ve kültürel iklimindeki değişiklikler birçok felsefi düşünme türünü engelleme eğilimindeydi. Philip ve Alexander altındaki Makedonlar, daha sonra Romalılar tarafından fethedilen bir Yunan imparatorluğu kurdu. Her ne kadar bu “Helenistik” dönemin genel kültürü ruhu içinde Yunan olarak kalsa da, siyasi güç, esas olarak geniş çapta askeri kuvvet uygulamalarıyla kurulan ve sürdürülen, oldukça merkezi bir devlete verildi. (Bir zamanlar) Atina katılımcı devlet geleneği bireysel vatandaşlar hayatlarının sosyal yapısını önemli ölçüde şekillendirmekten mahrum bırakıldıkça ortadan kayboldu.
Bu nedenle Helenistik filozoflar, Plato ve Aristoteles’in mutlu bir yaşamın kazanılmasını kolaylaştıracak ideal bir devletin spekülatif yapısına daha az dikkat çekti. Bunun yerine, bu sonraki dönemin etik düşünürleri, bireyin egemen siyasi gerçekliklere rağmen iyi yaşamalarını sağlayacak karakter ve eylem türlerini ayrıntılı olarak tanımlayan, bireyin bütününden bağımsız olarak, bireyin yaşamına odaklandı. Genel olarak, şunu söyleyebiliriz, bu tür filozoflar kontrolümüz dışındaki koşullar başarmaya çalıştığımız her şeyi anlamsız hale getirdiği zaman nasıl yaşamamız gerektiğini göstermeye çalıştı. Öyleyse, Helenistik felsefe okulları, daha az güven gösterir ve Atinalı seleflerinin altın çağda olduğundan daha az radikal çözümler sunar.